Beyin Dostu, Hafızayı Güçlendiren Gıdalar

Günümüzde baş döndürücü bir hızla artan bilimsel gelişmeler sayesinde tıp biliminde de müthiş yenilikler oldu. Bu yenilikler sayesinde ortalama yaşam süresi gelişmiş ülkelerde 80-90 yıla kadar ulaştı. Artmış olan ortalama yaşam süresi sonucunda, yaşlı grubun hastalıklarının da sıklığı arttı.

Eskiden çoğumuzun hiç duymadığı Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı, beyin damar hastalıkları gibi hastalıklar artık magazin basınında bile en sık konuşulan konulardan oldu. Bu hastalıkların bu denli artışında, yaşam süresinin artmasının yanı sıra modern yaşamın getirdiği birtakım olumsuzluklar da göz ardı edilemez.

Günümüzde neredeyse bulmak imkansız hale gelen doğal beslenme ürünlerinin yetersizliği, artmış stres, hava ve çevre kirliliği, hızlı yaşam tarzı gibi pek çok etken bunlardan bazıları.

Tüm bunlar sonucunda günümüzde en çok şikayet edilen durumlardan birisi UNUTKANLIK. Genci yaşlısı kiminle konuşursanız hepsinden bunu duymak mümkün.

Unutkanlığı önlemek için beyin dostu gıdaları yeterince tüketmek önemli. Pekala nedir bu gıdalar?

  1. Balık: omega-3 yağ asidi yönünden zengin
  2. Ceviz, badem, yer fıstığı: özellikle şekli de beyine benzeyen ceviz hem omega-3 yağ asidince hem de E vitamini ve eser elementlerce zengin
  3. Kırmızı et, tavuk, yoğurt, yumurta: B12 vitamini yönünden zengin
  4. Bitter çikolata: Polifenollerden zengin
  5. Ananas, tarçın, havuç, yeşil ve siyah çay: Polifenollerden zengin
  6. D vitamini: beynin genç kalmasını sağlayan vitaminlerden. Bu vitamin için en etkili kaynak ise güneş ışığı. Her gün 15 dakika güneşlenin.
  7. E vitamini: beyin sağlığı açısından en temel antioksidanlardan birini oluşturuyor. Bu vitamin özellikle tahıllarda bolca yer alıyor. Bu nedenle bulgur, esmer pirinç, karabuğday, çavdar, kinoa, yulaf gibi besinlere günlük diyetinizde mutlaka yer verin. Tam tahıllı ekmeği hayatınızdan asla çıkarmayın.
  8. Kırmızı meyveler: polifenol içeriği yüksek kırmızı meyveler de beyni genç tutan besinler arasında. Tam bir antioksidan deposu olan nefis ara öğün alternatifleri kırmızı meyveler; serbest radikalleri nötralize ederek yaşlanmaya karşı beyninizin direncini arttırıyor.
    Eskilerin de söylediği gibi uzun süre yaşamış olmak değil, sağlıklı yaşlanmış olmak daha önemli. Allah herkese nasip etsin.

MR, Tomografi, Kan Tahlilleri, Her Şeyim Normal. Peki Benim Neyim Var Doktor?

Biz doktorlar bu soruyu oldukça sık duyarız. Şikayetleri nedeniyle tetkikler istenen ve tüm tetkiklerin normal gelmesi karşısında bir yandan tedirginlik bir yandan çaresizlik hissi duyan hastanın öfkesinin dışa vurumudur bu soru aslında. Bu sorunun bilinç altında tetkiklerin her şeyi ortaya çıkaracağı beklentisi yatmaktadır. Zannediliyor ki laboratuvar aletleri neyin varsa söyleyen sihirli birer robot. Halbuki laboratuvar ancak dışardan görülebilen veya ölçülebilen şeyleri gösterebilir. Yani sınırları oldukça dar olan yöntemlerdir. Örneğin biz rutin beyin MR’ında yalnızca beynin dış yapısını değerlendirebiliriz. Onun fonksiyonel problemlerini, hücresel düzeyde olan bozukluklarını göremeyiz. Sara hastasında aşırı uyarı çıkaran hücrelerin anormal aktivitesini göremeyiz. Bu hastalıkta rutin MR veya tomografi normaldir. Ancak bu durum hastanın hiçbir şeyinin olmadığı anlamına gelmez. Yine migren baş ağrısı olan kişide MR-tomografi normaldir. Bu normallik migren olmaması demek değildir. Başka bir şekliyle; bazen hasta doktor benim MR’ıma baktı “sende migren var” dedi der. Bu teşhis tarzı da çok yanlış. Çünkü migrenin teşhisi MR’a bakılarak konulmaz. MR, sadece baş ağrısına yol açan yapısal bir durumun olmadığını gösterir. Bu söylediklerimiz elbette tüm nörolojik hastalıklar için geçerli değil. Multipl skleroz hastasında MR’da plak adı verilen hasarları görürüz. Beyin suyu incelemesinde bir takım bozukluklar bulabiliriz. Beyin kanamasında veya damar tıkanıklıklarında aynı şekilde MR-tomografide değişiklikler görürüz.

Sonuç olarak, laboratuvar tetkiklerinin normal olması hiçbir şeyin olmadığı anlamına gelmez. Hastaların laboratuvar sonuçlarını kendi başlarına veya başkalarının yardımlarıyla yorumlamaya çalışması doğru olmadığı gibi pek çok ciddi sorunlara da yol açabilir. En doğrusu doktoru ile aklına takılanları paylaşmasıdır. Tabi biz doktorlara düşen görev de bu soruları sabırla dinleyip hastanın anlayabileceği bir dille (latince laf kalabalıklığı yapmadan) anlatmaktır. Hastanın hastalığı hakkında bilgi edinmek istemesi en doğal hakkıdır. Karşılıklı iyi bir iletişimin olmamasında hem zaman ve maddi kayıp hem de daha önemlisi sağlık sorununun ciddiyetin artması mümkündür. Bu iletişimin olmaması nedeniyle her hastanın dolabında, doktorunun yazdığı ama belki birkaç tanesi kullanılmış yada hiç kullanılmamış, poşetler dolusu ilaçları vardır.

Multipl Skleroz (MS) Atak Belirtileri

Multipl skleroz (MS), sinir sisteminin değişik bölgelerini etkileyebildiği için çok farklı bulgular ile kendini gösterebilmektedir. Beyin ya da omurilikteki plak adı verilen hasarlı bölgenin etkilediği fonksiyona göre atak tablosu da farklılık göstermektedir. Bununla birlikte genel olarak bakıldığında hastalar çoğunlukla bir kol veya bacakta güç kaybı, uyuşma (parestezi), dengesizlik, yürüyüş bozukluğu, görmede bulanıklık, çift görme, konuşmada pelteklik (sarhoş gibi konuşma), idrar kaçırma gibi bulgular ile başvurmaktadır. Nadir olarak da sara nöbeti, işitme kaybı, hafıza kusurları ilk şikayetlerden olabilmektedir. Hastaların en büyük şanssızlığı bu şikayetler nedeni ile nöroloji dışında bir branşa müracaat ettiğinde yaşanmaktadır. Örneğin kol ya da bacaktaki uyuşma nedeni ile fizik tedavi-beyin cerrahisine gittiklerinde yanlışlıkla bel-boyun fıtığı tedavisi alabilmektedirler. Yine görme şikayetleri nedeni ile uzun süre göz takibinde olan hastalar da olabilmektedir. Bu durum atakların ağır seyretmesine ve hatta ciddi sekeller bırakmasına yol açabilmektedir. İlk MS atakları sıklık olarak %35 bir kol veya bacakta güç kaybı, %20 bir kol veya bacakta uyuşma, %20 bir gözde bulanık görme (optik nörit), %10 çift görme, %5 baş dönmesi-dengesizlik tarzında olabilmektedir. Bu şikayetlerin MS atağı olarak değerlendirilebilmesi için 24 saatten uzun süredir devam etmesi önemli bir kriterdir. Atak sırasında vücudun bağışıklık sisteminin aşırı reaksiyonu nedeni ile sinir sisteminde hasar oluşmaktadır. Bu nedenle atak tablosunun erkenden tanınması ve uygun ilaçlar ile müdahele edilmesi son derece önemlidir. Aksi takdirde hasarın yaygınlaşması ve iz bırakması söz konusudur. Birkaç gün bekleyeyim, istirahatle, masajla geçer gibi yaklaşımlar yanlıştır. MS hastalarının atak bulgularını iyi bilmeleri ve doktorlarına erkenden müracaatları gerekir. Bu nedenle hasta-hekim diyaloğunun iyi olması, hastanın her zaman hekimine ulaşabilmesi önemlidir. Hastanelerde en büyük sorun hastanın aynı hekimi her gittiğinde bulamaması, farklı hekimlerle, asistanlar ile karşılaşmasıdır. Bu durum hastanın yeniden ele alınmasına yol açmakta ve istenmeden de olsa vakit kaybına hatta yanlışlıklara yol açabilmektedir. Hastaların daha önceden yapılmış tetkikleri ve epikrizlerini beraberinde götürmeleri kısmen faydalı olabilmektedir. Ataklara yol açabilecek yoğun stres, ağır diyet, ateşli hastalıklar, gripal enfeksiyonlar gibi durumlara karşı dikkatli olmak ve şayet koruyucu ilaç kullanılıyor ise düzenli kullanımına özen gösterilmelidir

Beyinde Kılcal Damar Tıkanıklıkları

Özellikle beyin görüntülemesinde MR cihazının kullanıma girmesi ile birlikte artık bu terimi sık olarak kullanmaya başladık. MR hassasiyeti nedeniyle bu tarzda tıkanıklıklarda ortaya çıkan küçük beyaz lekeleri (hasarlı bölgeler) bize çok rahat gösterebilmektedir. Özellikle damar sertliği açısından şeker hastalığı, yüksek tansiyon, obezite, sigara içme, kolesterol yüksekliği gibi risk faktörlerinin bulunduğu kişilerde bu beyaz lekeler sıklıkla görülebilmektedir. Beynin beyaz cevher adı verilen derin iç kısımlarında yerleşmektedirler. Pekala bu hasarların beynimizde bulunduğu saptandı ise ne yapmalıyız? Öncelikle panik olmaya gerek yok. Çünkü bunlar yerleşim yeri itibarı ile beynin sessiz adı verilen fonksiyonsuz bölgelerinde olduğu için hali hazırda soruna yol açmamaktadırlar. Ancak kişi için uyarıcıdırlar. Eğer daha geniş damarlara yayılacak olursa o zaman ciddi sorunlara yol açabilir. Bu nedenle tüm risk faktörleri açısından kişinin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerekir. Özellikle sigara, aşırı kilo, hareketsiz yaşam tarzı gibi değiştirilebilir risk faktörleri için harekete geçilmelidir. Yine daha geniş damarlarda darlık-tıkanıklık durumu nedir? bunun araştırılması, eşlik eden yüksek tansiyon, şeker hastalığı gibi hastalıkların uygun ilaçlarla kontrole alınması şarttır.

Ramazan ve Nörolojik Hastalıklar

Yeniden bir Ramazan ayına ulaşmanın sevincini yaşadığımız bu günlerde nörolojik hastalıkları olan kişilerin nelere dikkat etmesi gerektiğine dair bazı hatırlatmalar yapmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Elbette tüm hastalar için genelleyici ifadelerde bulunmak doğru olmaz. Bu nedenle her hastanın kendi durumu ile ilişkili olarak doktoru ile görüşmesi gerekir. Özellikle düzensiz tansiyon ve şeker hastalığı problemi olanlar durumlarını mutlaka doktorları ile görüşmelidir. Bilindiği üzere uykusuzluk epilepsi nöbetlerini uyaran en önemli faktörlerdendir. Bu nedenle epilepsi hastaları Ramazan boyunca uyku düzeni konusunda dikkatli olmalıdır. Akşam erken yatmak, sahur nedeni ile aksayan uykuyu, gündüz kısa uyku ile telafi etmeye çalışmak uygun olabilir. Genellikle ilaçlar günde tek veya iki dozda alındıkları için ilaç alımları iftar-sahur şekline dönüştürülebilir. Kan sulandırıcı ilaç alan hastaların iftar ve sahurda yeterli sıvı alımları da önemlidir. Ramazanda en sık yapılan yanlış ilaçların aksatılması ya da kesilmesi olmaktadır. Bu nedenle ilaçların alımına özen göstermek, bunun için cep telefonuna hatırlatıcı alarmlar koymak pratik çözüm olabilir.

Transkraniyal Doppler Uygulaması

Günümüzde teknolojinin ilerlemesi ile birlikte kişiye zarar riski olabilecek ve zahmetli tedavi yöntemleri artık tarih olmaktadır. Yerlerine daha güvenli ve kolay yöntemler gelmektedir. Örneğin 20 yıl öncesinde safra kesesi veya böbrek taşları için ciddi ağır ameliyatlar uygulanırdı ve bazen haftalarca hastanede yatma zorunluğu olurdu. Hatta daha kötüsü araya girebilecek enfeksiyon gibi olumsuzluklar yüzünden hastada ciddi hasarlar ve ölüm olabilmekteydi. Ancak günümüzde taş için ameliyat çok nadir uygulanmakta, yaygın olarak taş kırma cihazları kullanılmaktadır. İşlem adeta bir laboratuvar yöntemi gibi aynı gün uygulanmakta ve yatış gerektirmemektedir.

Tedavide olduğu gibi teşhis amaçlı olarak ta bu durum söz konusudur. 40 yıl öncesinde beyin lezyonlarının (tümör, kist, kanama gibi) teşhisi için hastanın kafasına delikler açılır ve buradan hava yada kontrast madde verilerek filmler çekilirdi. İşlem sonrasında hastaların büyük çoğunluğunda ciddi hasarlar, beyin ödemi, menenjit hatta ölüm gözlenebilirdi. Artık MR ve tomografi cihazları sayesinde çok kısa sürede ve zahmetsiz olarak bu işlem yapılabilmektedir. Yine Beyin damarlarının görüntülenmesi için boyunda yer alan şah damarlarına çivi kalınlığında iğne ile girerek ilaç verilip röntgen filmleri çekerdik (bu işlemi asistanlığım döneminde bizzat hastalarıma uygulamıştım). Artık kasıktan ya da koldan katater adı verilen bir boru ile girilerek bu işlem çok daha kolay yapılabilmektedir. Bundan da daha ileri bir nokta olarak beyin damarlarını transkraniyal doppler adı verilen bir yöntem ile hiçbir ön hazırlığa gerek olmadan çok kısa sürede değerlendirebilmekteyiz. İşlemde ses dalgası kullanıldığı için hiçbir yan etki ve kısıtlama da olmamaktadır. İşlem sayesinde damarın içinden geçen kanın akım hızını ve birim zamanda geçen miktarını rahatlıkla anlayabilmekteyiz. Her türlü beyin damar hastalıklarında, beyin ödemi takibinde son derece güvenilir bir yöntemdir. Özellikle beyin ölümü tanısında tüm dünyada kabul görmüş en pratik yöntemdir.

Araknoid Kist (Su Kesesi) Nedir?

Araknoid Kist (Su Kesesi) Nedir?: Beyin MR’ı çektiren hastalar raporunda bu ifadeyi görünce son derece panik olmaktadırlar. Araknoid kist olarak ifade edilen bu oluşum aslında doğuştan ortaya çıkan, içi beyin suyu ile dolu keseciktir. Aslında çok da nadir görülmezler. Daha çok beyin ön kısmında ve tabanında görülürler. Hemen sıklıkla tesadüfen fark edilirler. Genellikle her hangi bir şikayete neden olmazlar. Ancak çok büyük olanlarda, çevre dokulara baskı yapıyor ise bulgu verebilirler. Bu nedenle çok panik yapmayı gerektiren oluşum değildirler. Genellikle büyüme eğilimi göstermezler. Bu nedenle her sene MR veya tomografi almayı gerektirmez. Sadece çok kritik bölgede bulunan ve geniş olanlarda takip gerekebilir. Tedavi gerektiği takdirde cerrahi müdahale yapılabilir. Bu işlem ile kistin içerisine şant konularak içerisindeki sıvı karın boşluğuna verilir.

Yaş Kupa Tedavisi (Hacamat) Nedir? Faydaları Nelerdir?

Yaş Kupa Tedavisi (Hacamat) Nedir? Faydaları Nelerdir? Bu yazımda halk arasında hacamat olarak bilinen yaş kupa tedavisinden bahsetmek istiyorum. Hacamat tedavisi her ne kadar Peygamberimizin sünneti olan bir uygulama olarak bilinse de aslında tarihi oldukça eskidir. Milattan önce 1550 yıllarında yazılmış tarihin en eski metinlerinden olan Eber papirüslerinde, vücuttaki zehirli maddelerin atılması için kan akıtılmasının faydalarından bahsedilmektedir. İslam tıbbında da Peygamber Efendimizin tavsiyeleri nedeniyle önemli bir yer bulmuş ve senede bir veya iki kez yaptırılması vurgulanmıştır. İşlem basit olarak ciltte iz bırakmayacak şekilde çizikler yapılarak kan akıtılması şeklindedir. Yapılan çalışmalarda hacamatta çıkan kanın içeriğinin damardan alınan kandan farklı olarak, ağır metaller gibi pek çok zehirli maddeyi daha yüksek miktarlarda içerdiğini gösterilmiştir. Yani hacamat işlemi damardan kan aldırılması ile eşdeğer bir işlem değildir. Kişinin kendi sağlığı açısından hacamat çok daha faydalıdır. Günümüzde yediğimiz-içtiğimiz pek çok şeyde katkı maddelerinin yer alması, sanayi artıkları, hava kirliliği gibi vücudumuzun maruz kaldığı zehirli maddeler düşünülecek olursa hacamatın önemi çok daha iyi anlaşılmış olacaktır. Günümüzün yaygın hastalıklarından Alzheimer (bunama), multipl skleroz (MS), Parkinson, migren, inme gibi pek çok hastalığın nedenleri arasında bu çevresel zehirli faktörlerin etkisi önemle vurgulanmaktadır. İşte bu nedenle zehirli maddeye maruz kalan tüm organların hastalıklarında hacamat tedavi için tavsiye edilmektedir.

Hacamat işlem olarak kolay olmakla birlikte uygun şartlarda ve tecrübeli kişiler tarafından yapılması doğrudur. Kanamalı bir işlem olması nedeniyle bulaşıcı hastalıklar, mikrop kapma gibi riskleri vardır. Ayrıca doğru yapılmadığı takdirde vücutta kalıcı iz bırakma, damar zedelenmesi gibi riskleri de vardır. Ülkemizde maalesef denetimsiz bir şekilde, merdiven altı denilebilecek tarzda uygunsuz ortamlarda ve daha önemlisi hiçbir tıbbi bilgisi olmayan kişiler tarafından cahilane bir cesaretle yapılagelmektedir. Ancak artık Sağlık Bakanlığı bu tip uygulamaları engellemek için sertifika zorunluluğu getirmiştir. Şifa ararken veya Peygamber sünnetini yerine getirmek isterken bir de bu tip sakıncalarla karşılaşmak istemiyorsak hacamat için tecrübeli ve sertifikalı doktorlara hacamat yaptırmak en doğrusu olacaktır.

Bahar ve Yaz Dönemlerine Nelere Dikkat Edelim?

Bahar ve Yaz Dönemlerine Nelere Dikkat Edelim? Uzun ve soğuk bir kış dönemini geride bıraktık artık havalar iyiden iyiye ısınmaya başladı. Ancak havaların ısınması ile birlikte özellikle bazı şeylere de dikkat etmek gerekiyor. Bu yazımda bahar ve yaz dönemlerinde nörolojik hastalıklar yönünden nelere dikkatli olmalıyız kısaca bunlardan bahsetmek istiyorum. Havaların değişken olduğu bahar döneminde yağışlar, cereyan maruziyeti ile birlikte migren ve sinüzit baş ağrılarında artış gözlenebilmektedir. Bu nedenle bu tip baş ağrısı olanlar rüzgarlı, serin havalarda dikkatli olmalıdır. Ayrıca serinlemek için araç içinde veya odadaki klimanın karşısına oturmak ya da pencere yanında cereyana maruz kalmak yine sakıncalı olacaktır. Bu tarz maruziyetler yüz felci veya tıbbi adı ile Bell’s paralizisi için de önemli risk faktörüdür. Yolculuk yaparken sıcaktan bunalıp pencereyi açan ve böylece cereyana maruz kalan, uzun süreli bu tarz yolculuk yapan şoförlerde sık görülmektedir. Bu nedenle şoför hastalığı da denilmektedir. Yine bu dönemlerde multipl skleroz veya halk arasında yaygın bilinen adı ile MS hastalığının atak riski de artabilmektedir. Bu mevsimler için MS hastalarının ilaçlarını aksatmaması ve uyku düzenlerine dikkat etmeleri, vücutlarının direncini düşürecek ağır diyetlerden kaçınmaları uygun olacaktır. Sıcak havalarda korunmadan dolaşmak, uzun süre güneşlenmek MS hastalarında anormal yorgunluklara neden olabilmektedir.

Beyin damar hastalıkları yönünden sıcak havalar beyine pıhtı atmasını tetikleyebilmektedir. Beyin kanamaları kış döneminde, damar tıkanıklıkları ise yaz döneminde daha sık gözlenmektedir. Sıcak havalarda terleme ile kaybedilen sıvın yerine konulması için bol bol su içmek önemlidir. Ani tansiyon yükselmeleri açısından riskli hastaların güneş ışınlarının dik olduğu öğle saatlerinde istirahat etmeleri, bu dönemlerde denize girmemeleri, bahçe işlerinde geniş şapka ile çalışmaları daha doğrudur. Bir diğer husus ta yaz dönemi ile birlikte tatil dönemi de başlamaktadır. Özellikle düzenli ilaç kullanması gereken yüksek tansiyon, şeker, epilepsi, beyin damar hastalığı gibi hastalıkları olanlar ilaçlarını da yanlarında götürmeyi unutmamalıdır. Genel olarak sık yapılan yanlışlık ilaçların unutulması veya tatil yerinde bulunamaması nedeniyle aksatılmasıdır. Bu durumda gereksiz yere hastalıkları kontrolden çıkmakta ve bazen ciddi durumlara yol açabilmektedir. Herkese huzur ve sağlıklı bir yaz dönemi diliyorum.

Baş Dönmesi

Baş dönmesi kişinin kendisinin veya etrafının dönmesi hissidir. Kimi zaman hastalar bunu deprem oluyormuş gibi veya ayağının altından yer kayıyormuş gibi diye de tarif etmektedirler. Genellikle saniyeler veya dakikalarca sürer. Ancak bazen de günlerce sürebilmektedir. Baş dönmesi şikayeti iki temel yapının hasarından kaynaklanabilmektedir. Bunlar beynin alt, arka kısmında yerleşmiş olan beyincik ve iç kulakta salyangoz şeklinde olan yapıdır. Kulak kökenli baş dönmeleri özellikle başlangıç döneminde son derece şiddetli baş dönmesi, bulantı, kusma, şiddetli dengesizlik ile birliktedir. Hasta hareket ettiği zaman özellikle şiddetlenir. Bu nedenle hasta yerinde hareketsiz kalmayı tercih eder. Günler içerisinde şiddeti genellikle azalır. Görme problemi pek eşlik etmez. Kulaklarda şiddetli uğultu, çınlama ve dolgunluk hissi ile birliktedir. Özellikle mevsim geçişlerinde, soğuk hava, cereyan maruziyetlerinde sık olarak gözlenmektedir. Beyincik kökenli baş dönmesi ise hareket ve pozisyondan bağımsız olarak sürekli şekilde olan baş dönmesidir. Etkilenen beyincik tarafına doğru hastayı çeker tarzda dengesizlik te vardır. Bu nedenle hastanın yürüyüşü son derece zordur. Bağlantıların etkilediği durumlarda çift görme olabilmektedir. Yine bazen konuşmada da bozulma vardır. Bu durumda kişinin konuşması sarhoş gibidir. Beyincik ve bağlantılarının çeşitli durumlarca (kanama, damar tıkanıklığı, MS, iltihap, tümör gibi) etkilenmesi bu tip baş dönmesine yol açmaktadır.

Baş dönmesi son derece önemli bir bulgudur. Altta yatan nedenin mutlaka belirlenmesi ve tedavinin buna göre yapılması gerekir. İhmal etmeden mutlaka bir nöroloji uzmanına müracaat etmek gereklidir.